Avukata Sor Whatsapp Üzerinde Sor [email protected]
 

AVUKAYIN DİLEKÇESİNDE KULLANDIĞI İFADELER NEDENİ İLE DİSİPLİN CEZASI VERİLEMEYECEĞİNE DAİR

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

NESRİN ÇETİNKAYA VE SERHAT ÇETİNKAYA BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/8563)

Karar Tarihi: 8/6/2023

R.G. Tarih ve Sayı: 2/11/2023 - 32357


İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

M. Emin KUZ

Rıdvan GÜLEÇ

Basri BAĞCI

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Ekin ÇANKAL

Başvurucular

:

1. Nesrin ÇETİNKAYA

Vekili

:

Av. Serhat ÇETİNKAYA

2. Serhat ÇETİNKAYA

Vekili

:

Av. Nesrin ÇETİNKAYA

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, bir doktor hakkında Türk Tabipleri Birliğine sundukları şikâyet dilekçesinde kullandıkları ifadeler nedeniyle avukat olan başvuruculara Türkiye Barolar Birliğince uyarma disiplin cezası verilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 15/3/2019 tarihinde yapılmıştır. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

3. Komisyonca 2019/8557 numaralı bireysel başvuru dosyasının konu bakımından hukuki irtibat nedeniyle eldeki 2019/8563 numaralı başvuru dosyası ile birleştirilmesine, her iki başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Bölüm Başkanı başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar vermiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

6. Eskişehir Barosuna kayıtlı avukat başvurucular, polislerce darbedildiğini iddia ettikleri müvekkilleri hakkında sağlık raporu düzenleyen doktorun gerçeğe aykırı rapor tanzim ettiğini ileri sürmüştür. Bu sebeple başvurucular, doktorun görevini kötüye kullandığı iddiasıyla vekil sıfatıyla Türk Tabipleri Birliğine (TTB) 18/7/2013 tarihli şikâyet dilekçesi sunmuştur. Başvurucular, müvekkilleri muayene için beklerken şüpheli polis memurlarından birinin doktorla odasında özel görüştüğünü ve doktorun onaylayan ifadelerle polis memuruna cevap verdiğini iddia etmiştir. Buna ilaveten bahsi geçen doktorun muayenenin başında müvekkillerine hitaben "Ne o lan! Hem içip içip azıyorsunuz hem de devletin polisine kafa tutuyorsunuz?" ifadesini kullandığını belirten başvurucular, doktorun taraflı yaklaştığını gören müvekkillerinin muayene olmayı kabul etmemesi üzerine doktorun muayene raporunda gerçeğe aykırı tespitlerde bulunduğunu savunmuştur.

7. Söz konusu dilekçede başvurucular; Gezi parkı olayları sırasında Eskişehir'de düzenlenen eylemlerde hayatını kaybeden A.İ.K.nın hastaneye götürüldüğünde de kendisiyle aynı doktorun ilgilendiğini, A.İ.K.nın ölmesinde ağır ihmali olduğu ve anılan eylemler süresince nöbetçi olduğu zamanlar hastaneye getirilen diğer eylemcilere de müdahale etmekten kaçındığı yönünde basında ve sosyal medyada aynı doktor hakkında pek çok iddia bulunduğunu vurgulamıştır. Son olarak şikâyet dilekçesinde başvurucular, doktor hakkında "Örnek gösterilen olayda gerçekleştiği şekliyle aynen bizim olayımızda da cereyan eden, polisin adeta usul edindiği taktiği ile mesleğini sübjektif nedenlerle peşkeş çeken bir doktorun arasındaki polis doktor işbirliği bir tesadüf olamaz ve değildir de." şeklindeki ifadeleri sarf etmiştir.

8. Başvurucuların TTB'ye şikâyet ettiği doktor ise hakkında kullanılan ifadeler sebebiyle başvurucular aleyhine Eskişehir Barosuna şikâyette bulunmuştur. Doktorun 7/11/2013 tarihli şikâyet dilekçesinde "gerektiğinde mesleğini başka amaçlar uğruna alet edebileceğini, ... sübjektif nedenlerle peşkeş çektiğini" iddia eden başvurucuların bunu her türlü şüpheden arındırılmış, kesinlik arz eden delillerle ispat etmek zorunda olduklarını ifade etmiştir. Bunun üzerine yürütülen disiplin soruşturması neticesinde Eskişehir Barosu Disiplin Kurulu 21/5/2015 tarihli ve E.2014/23, K.2015/7 sayılı kararında başvuruculara uyarma disiplin cezası vermiştir. Başvurucular karara itiraz etmiştir. Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulu (TBB Disiplin Kurulu) uyarma cezasına temel oluşturan ifadelerin iddia ve savunma hakkı kapsamında olduğunu değerlendirmiş, Eskişehir Barosu Disiplin Kurulu kararını kaldırarak disiplin cezası verilmesine yer olmadığına 14/11/2015 tarihinde karar vermiştir.

9. Bunun ardından Bakanlık 18/1/2016 tarihli makam oluru ile "mesleğini sübjektif nedenlerle peşkeş çeken bir doktorun" şeklindeki ifadeyle ulaşılmak istenen amaca başka ifadeler kullanılmak suretiyle ulaşılması mümkün olduğu için mezkûr ifadenin 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 34., 134. ve TBB Meslek Kurallarının 5. ve 6. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle başvurucular aleyhine disiplin cezası verilmesine yer olmadığına dair kararı bir daha görüşülmek üzere geri göndermiştir. TBB Disiplin Kurulu 14/2/2016 tarihinde, Eskişehir Barosu Disiplin Kurulunun 21/5/2015 tarihli kararını onamıştır.

10. Başvurucular, haklarında verilen uyarma cezasının onanmasına dair 14/2/2016 tarihli kararın iptali talebiyle Ankara İdare Mahkemesine başvurmuştur. Ankara İdare Mahkemesi, her iki başvurucu yönünden verdiği iki ayrı kararda davaları reddetmiştir. Mahkeme iki karardaki ortak gerekçesinde, başvurucuların ihtilaf konusu ifadelerle ulaşmak istedikleri amaca başka ifadeler kullanarak ulaşmalarının mümkün olması karşısında iddia ve savunmanın dokunulmazlığı hakkının sınırlarının aşıldığını değerlendirmiştir.

11. Başvurucuların ilk derece mahkemesi kararları için istinaf kanun yoluna başvurmaları üzerine Ankara Bölge İdare Mahkemesi, kararların kanuna uygun olduğunu gerekçe göstererek istinaf taleplerinin reddine 27/12/2018 tarihinde kesin olarak karar vermiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

12. 1136 sayılı Kanun'un "Avukatın Hak ve Ödevleri" başlıklı 34. maddesi şöyledir:

"Avukatlar, yüklendikleri görevleri bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar Birliğince belirlenen meslek kurallarına uymakla yükümlüdürler."

13. 1136 sayılı Kanun'un "Disiplin cezalarının uygulanacağı haller" kenar başlıklı 134. maddesi şöyledir:

"Avukatlık onuruna, düzen ve gelenekleri ile meslek kurallarına uymayan eylem ve davranışlarda bulunanlarla, meslekî çalışmada görevlerini yapmayan veya görevinin gerektirdiği dürüstlüğe uygun şekilde davranmayanlar hakkında bu Kanunda yazılı disiplin cezaları uygulanır."

14. 1136 sayılı Kanun'un "Disiplin cezaları" kenar başlıklı 135. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"1. Uyarma; avukatın mesleğinin icrasında daha dikkatli davranması gerektiğinin kendisine bildirilmesidir.

..."

15. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "İddia ve savunma dokunulmazlığı" kenar başlıklı 128. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnadlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması halinde, ceza verilmez. Ancak, bunun için isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerekir."

16. Türkiye Barolar Birliği Meslek Kurallarının ilgili kısmı şöyledir:

"5. Avukat, yazarken de konuşurken de düşüncelerini olgun ve objektif bir biçimde açıklamalıdır. Mesleki çalışmasında avukat, hukukla ve yasalarla ilgisiz açıklamalardan kaçınmalıdır.

6. Avukat, iddia ve savunmanın hukuki yönü ile ilgilidir. Taraflar arasında anlaşmazlığın doğurduğu düşmanlıkların dışında kalmalıdır."

B. Uluslararası Hukuk

1. Birleşmiş Milletler Avukatların Rolüne İlişkin Temel İlkeler Bildirgesi

17. Suçun önlenmesi ve suçluların rehabilitasyonu ile ilgili olarak 1990 yılında sekizincisi düzenlenen Birleşmiş Milletler Kongresi'nde kabul edilen Birleşmiş Milletler Avukatların Rolüne İlişkin Temel İlkeler Bildirgesi'nin (Havana Kuralları) 20. paragrafı şöyledir:

"Avukatlar, bir adliyede, bir mahkemede veya hukuki ya da idari bir otorite huzurunda mesleki faaliyetlerini yürütürken mesleki faaliyetleri ile bağlantılı olarak, iyiniyetle yaptıkları yazılı ya da sözlü savunmaları için hukuki ve cezai bağışıklıktan yararlanmalıdırlar."

2. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Avukatlık Mesleğinin İcrasındaki Özgürlükler Hakkında 9 Numaralı Tavsiye Kararı

18. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Avukatlık Mesleğinin İcrasındaki Özgürlükler Hakkında 9 Numaralı Tavsiye Kararı'nın ilgili kısmı şöyledir:

"Prensip I

Avukatlık Mesleğinin İcrasındaki Özgürlüğün Genel Prensipleri

1. Özellikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ilgili maddeleri ışığında, avukatlık mesleğinin icrasındaki özgürlüğe, ayrımcılık yapılmadan ve otoriteler veya kamudan gelebilecek yersiz müdahaleler olmadan saygı gösterilmesi, korunması ve teşvik edilmesi için gereken tüm tedbirler alınmalıdır.

...

4. Mesleki standartlara uygun olarak hareket ettikleri durumlarda avukatlar, herhangi bir baskı ya da yaptırıma maruz kalmamalı veya bunlarla tehdit edilmemelidirler.

...

Prensip III

Avukatların Görevleri ve Rolleri

...

4. Avukatlar yargıya saygı göstermeli ve mahkemelere karşı görevlerini iç hukuktaki yasal ve diğer kurallar ve mesleki standartlarla uyumlu bir biçimde yerine getirmelidirler..."

...

Prensip VI

Disiplin Soruşturması

1. Barolar veya avukatların oluşturdukları diğer birlikler tarafından hazırlanmış davranış kurallarında yer alan mesleki standartlara uygun davranmayan avukatlar hakkında disiplin soruşturması da dahil olmak üzere gerektiği gibi önlemler alınmalıdır.

...

3. Disiplin soruşturması, avukatların söz konusu işlemlere katılmaları ve karara karşı yargısal denetimlere başvurmaları da dahil olmak üzere, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde düzenlenen hükümlere uygun icra edilmelidir.

4. Avukatlar tarafından işlenen disiplin suçları hakkında karar verilirken orantılılık ilkesine saygı gösterilmelidir."

3. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı

19. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 10. maddesi şöyledir:

"1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.

2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ... başkalarının şöhret ve haklarının korunması, ... yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir."

20. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Nikula/Finlandiya (B. No: 31611/96, 21/6/2002) kararında, bir avukatın mesleğini icra ederken sahip olduğu ifade özgürlüğü ve bunun sınırları hakkında önemli değerlendirmeler ortaya koymuştur. Avukat olan başvurucu, müvekkilinin sanık olarak yargılandığı bir ceza davasında savcıyı kararları sebebiyle eleştirmiş; bu eleştirilerinin hakaret boyutuna ulaştığı kabul edilerek ceza mahkûmiyeti almıştır. AİHM, avukatların özel statülerinin onlara yargının idaresinde, kamu ile mahkemeler arasında merkezî bir rol sunduğunu vurgulayarak bu rolün baro üyelerinin davranışlarına getirilen kısıtlamaları açıklar nitelikte olduğunu ifade etmiştir. AİHM; bununla birlikte AİHS’in 10. maddesinin sadece fikirlerin özünü ya da ifade edilen bilgileri korumadığının, bunların sunuluş biçimlerini de koruduğunun altını çizmiştir. AİHM’e göre avukatlar, yargının idaresiyle ilgili kamusal alanda yorum yapabilirlerse de eleştirileri bazı sınırları aşmamalıdır. Somut olay özelinde avukat başvurucunun savcının işlemlerine karşı getirdiği eleştiride kullandığı bazı kelimeler yakışıksız olsa da eleştirilerin tamamıyla müvekkilinin sanık olarak yargılandığı davada savcının görevi ile sınırlı olduğuna dikkat çekmiştir. Bu bağlamda AİHM, savcının savunma avukatı olan başvurucunun getirdiği eleştirileri büyük ölçüde tolere etmesi gerektiğini belirterek başvurucunun bu eleştirilerinin mahkeme salonuyla sınırlı kaldığını ve içerik olarak kişisel hakaret boyutuna ulaşmadığını vurgulamıştır. Somut olay yönünden AİHM, para cezası kaldırılmış olsa bile yargılama giderlerini ödemek durumunda kalmalarının da avukatların müvekkillerinin çıkarlarını hararetle savunma görevi üzerinde caydırıcı etki oluşturabileceği sonucuna varmıştır.

21. Avukatın ifade özgürlüğünün sınırlarıyla ilgili önemli ilke kararlarından olan Morice/Fransa (B. No: 29369/10, 23/4/2015) kararında ise AİHM, avukatın mesleğinin icrası sırasında sarf ettiği sözlerin ifade özgürlüğü kapsamında olup olmadığı değerlendirilirken bunların yanıltıcı veya ağır kişisel saldırı niteliği taşıyıp taşımadığının ya da yargılamadaki olaylarla yeterli ölçüde yakın bir ilişkisi bulunup bulunmadığının önemini vurgulamış; ifadelerin kullanıldıkları bağlam içinde değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizmiştir. AİHM'e göre çok hafif bir ceza verilmiş olsa dahi savunma avukatının ifade özgürlüğünün kısıtlanması demokratik bir toplumda çok istisnai durumlarda gerekli kabul edilebilir.

22. Steur/Hollanda (B. No: 39657/98, 28/1/2004) kararında avukat başvurucu, suç işlediğini itiraf edip altına imza atması yönünde polis memurunun müvekkiline baskı yaptığını ileri sürdüğü için mesleki ilkeleri ihlal ettiğinin kabul edildiği somut olaya ilişkin değerlendirmesinde, ihtilafın odağındaki kararın kanuni dayanağı olup başkalarının itibarını korumak şeklinde meşru bir amaç taşıdığını kabul etmiş; demokratik bir toplumda bunun gerekli olup olmadığı sorusuna odaklanmıştır. Avukat başvurucunun müvekkili hakkında sosyal güvenlik dolandırıcılığından ceza soruşturması yürütülürken suçu işlediği yönündeki ikrarı yetkililerce elde edilmiş, yetkililer kendisine fazla ödenen miktarın tazmini için açtıkları hukuk davasında da bu ikrara delil olarak dayanmıştır. Başvurucu ise söz konusu hukuk yargılamasında polislerin baskısı yüzünden müvekkilinin suçu ikrar ettiğini ileri sürmüştür.

23. AİHM, baro üyelerinin icra ettikleri mesleğin kendine has bir doğası olduğunu belirtmiş; mahkemede görevli kişiler olarak hareket ederken avukatların sağduyulu, dürüst ve ağır başlı davranmaları için birtakım sınırlandırmalara maruz kaldıklarını vurgulamıştır. AİHM, avukat başvurucunun sözlerinin dürüst bilinen polis memurunun itibarını sarsacak düzeyde olduğunu değerlendirmiş fakat görevini ifa ederken kamu görevlilerinin özel şahıslarla olan ilişkilerinde kendilerine yöneltilen eleştirilerin kabul edilirlik düzeyinin çok daha geniş olabileceğinin altını çizmiştir. Elbette bu yaklaşım, saldırgan ve hakaret içerikli sözlü saldırılara karşı kamu görevlilerinin korunmasız olduğu anlamına gelmemektedir. Fakat somut olay özelinde AİHM, ihtilafın odağındaki ifadelerin polisin soruşturma görevlisi olarak eylemleriyle sınırlı eleştiriler olduğunu belirtmiştir. Üstelik eleştiriler mahkeme salonu ile sınırlı kalmış ve kişisel bir hakaret boyutuna varmamıştır. AİHM; yerel disiplin otoritesinin ihtilaflı ifadelerin gerçek olup olmadığını araştırma girişiminde bulunmadığını, avukatın ihtilaflı beyanları iyi niyetle sarf edip etmediğini de incelemediğini belirtmiştir. Somut olayda ifadeleri sebebiyle avukata herhangi bir disiplin cezası verilmemişse de AİHM, avukatın herhangi bir olgusal dayanağı olmaksızın bir üçüncü kişi hakkında olumsuz görüş bildirerek kusurlu olduğunun ve mesleki ilkeleri ihlal ettiğinin kabul edilmesinin avukatın mesleğini icra ederken caydırıcı etki yaratacağını belirterek avukatın ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir.

24. Ayhan Erdoğan/Türkiye (B. No: 39656/03, 13/1/2009) kararında avukat başvurucunun, müvekkili adına dava dilekçesinde ileri sürdüğü iddialar sebebiyle Refah Partisi üyesi olan Ümraniye Belediye Başkanı kendisine hakaret ettiği iddiasıyla başvurucu aleyhine manevi tazminat davası açmıştır. Yargılama sonucunda avukat başvurucunun dilekçesinde kullandığı "yobaz" sözcüğünün “dinî inançları diğer kimselere rahatsızlık verecek boyutta olan”, “tahrikçi, kaba ve yapmacık” kişi anlamına geldiği değerlendirilmiş ve avukat aleyhine manevi tazminata hükmedilmiştir. AİHM, dava konusu dilekçede kullanılan özellikle yerel mahkemenin üzerinde durduğu dil ve ifadelerin kışkırtıcı, kaba ve rencide edici nitelikte olduğunu kabul etmiştir. Öte yandan AİHM'e göre bu ifadeler, adli takibat sırasında hukuki temsilci sıfatıyla hareket eden başvurucu tarafından bu takibatla ilişkili özel bağlamda ortaya konmuş değer yargılarıdır. AİHM bu kapsamda ihtilaflı ifadelerin keyfî bir kişisel saldırı olarak yorumlanamayacağını değerlendirmiştir. Üstelik kabul edilebilir eleştirinin sınırlarının siyasetçiler söz konusu olduğunda çok daha geniş olduğunu vurgulamıştır. Bu eleştiriler, bir avukatın müvekkilinin haklarını kuvvetle savunduğu dilekçede yer almış; mahkeme salonu ile sınırlı kalmıştır. Dolayısıyla sözlerin muhatabının şeref ve itibarının sarsılması ihtimalinin çok düşük olduğu değerlendirilmiştir. AİHM, ulusal mahkemelerin davayı incelerken bu sözcüklerin yalnızca sözlükte geçen tanımlarını gözönüne aldıklarını, kullanıldıkları bağlamı ve ifade ediliş biçimlerini hesaba katmadıklarını ifade etmiştir. Sonuç olarak avukat olan başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olduğunu göstermeye yetecek gerekçelerin somut olayda mevcut olmadığı kanaatine vararak avukatın ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir.

25. Rogalski/Polonya (B. No: 5420/16, 23/3/2023) kararında ise avukat olan başvurucu, müvekkili şirketin aleyhine üçüncü kişilerin sahte evrak düzenlemesi üzerine şikâyette bulunmuş; ilgili soruşturmada savcı, soruşturmaya devam edilmemesi yönünde karar vermiştir. Bunun üzerine başvurucu böyle irrasyonel bir karar verebilmesi için savcının ancak rüşvet almış olabileceğini iddia etmiştir. Bu iddiası sebebiyle avukata disiplin cezası verilmiştir. Varşova Merkez İlçe Savcılığı da başvurucu avukatın savcının rüşvet aldığı iddiasına dair herhangi bir delil sunmadığı ya da somut bir fiilî durumu ileri sürmediği için soruşturma başlatmayı reddetmiştir. Ayrıca Varşova Bölge Savcılığı konuyla ilgili Varşova Bölgesel Baro Konseyinin Başkanı'nı, başvurucunun savcıyla ilgili suç duyurusunun avukatlık mesleğinin etik kurallarını ihlal edip etmediğinin incelenmesi amacıyla bilgilendirmiştir. Varşova Barolar Birliği ise başvurucunun mesleğini icra ederken ölçülü hareket etmeyerek herhangi bir makul şüphe olmaksızın suç duyurusunda bulunduğu için avukatlık etik ilkelerini ihlal ettiği kanaatine varmıştır. Sonuç olarak başvurucu disiplin para cezası almış, bir yıl profesyonel eğiticilik yapmaktan men edilmiştir.

26. Somut olayda AİHM, avukatın herhangi bir somut olgu ileri sürmeksizin, itidalli, ölçülü ve ihtiyatlı hareket etmeyerek müvekkilinin ceza soruşturmasında görev alan savcı hakkında suç işlediği iddiasıyla şikâyet dilekçesi sunması sebebiyle disiplin cezası almasının 10. madde kapsamında ifade özgürlüğüne müdahale teşkil ettiğini, iç hukukta bu müdahalenin yasal dayanağının düzenlendiğini ve meşru bir amacının da bulunduğunu değerlendirerek müdahalenin demokratik bir toplumda gerekliliğini tartışmıştır. AİHM önceki kararlarda olduğu üzere kamu görevlisinin kendi yetkilerini kullanırken özel kişilerin kendilerine yönelttikleri eleştirilere hoşgörü eşiklerinin çok daha yüksek olması gerektiğinin altını çizmiştir. Olayda savcının şahsiyetine yöneltilen bir saldırı olmadığı gibi savcının aleyhine olan iddialar kamusal alanda da ileri sürülmemiştir. AİHM'e göre söz konusu iddialar resmî bir ihbar şeklinde yetkili üst kamu otoritesine sunulduğunda ancak çok istisnai hâllerde ihbarda bulunan aleyhine yürütülen ceza ya da disiplin soruşturması 10. madde kapsamında meşru görülebilir. Her ne kadar olayda disiplin cezası veren otoritenin gözünde avukat başvurucu, herhangi bir makul suç şüphesi olmadan şikâyette bulunarak adaletin iyi yönetimine zarar vermişse de AİHM, başvurucunun kötü niyetli hareket ettiğine dair herhangi bir delil bulunmadığını ya da disiplin soruşturmasına başvurulmasını meşru kılacak herhangi bir istisnai durumun mevcut olmadığını değerlendirmiştir. Üstelik AİHM, herhangi bir bireyin yetkili kamu otoritesine bir kamu görevlisinin hukuka aykırı ya da çarpık icraatlarını bildirebilmesinin hukukun üstünlüğü ilkelerinden biri olduğunu vurgulamıştır. Sonuç olarak AİHM, avukat başvurucuya uygulanan disiplin cezasının ölçülü olmadığı ve 10. maddeyi ihlal ettiği kanaatine varmıştır.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

27. Anayasa Mahkemesinin 8/6/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

28. Başvurucular; müvekkillerinin polislerce darbedilmesi üzerine polisler hakkında şikâyette bulunduklarını, müvekkillerinin muayene olması için götürüldüğü acil serviste doktorun polislerden yana tavır alarak müvekkillerine hitaben sarf ettiği sözlerle tarafsızlığını yitirdiğini, bu sebeple ilgili doktoru da TTB'ye şikâyet ettiklerini ifade etmiştir. Başvurucular şikâyet dilekçesinde doktor hakkında kullandıkları ifadelerin amacı aştığı gerekçesiyle doktorun hem Eskişehir Barosuna hem de Bakanlığa şikâyetçi olduğunu belirterek Bakanlığın TBB Disiplin Kurulu tarafından verilen karara müdahale etmesinin adil yargılanma haklarını, doktor hakkındaki şikâyet dilekçesinde kullandıkları ifadeler sebebiyle uyarma cezası almalarının savunma dokunulmazlığı kapsamında avukatın ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini iddia etmiştir.

29. Bakanlık görüşünde, ifade özgürlüğü ile şeref ve itibar hakkı arasında adil bir denge kurulup kurulmadığının değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

B. Değerlendirme

30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Eldeki başvuruyla ilgili olarak Anayasa Mahkemesi, başvurucuların şikâyetlerinin bir bütün olarak Anayasa'nın 26. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiğini değerlendirmiştir.

31. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...

Bu hürriyetlerin kullanılması, ... başkalarının şöhret veya haklarının,... veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir..."

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı

33. Başvurucuların vekil sıfatıyla, müvekkillerini muayene eden doktor hakkında meslek odasına sundukları şikâyet dilekçesinde sarf ettikleri sözler sebebiyle disiplin cezası ile cezalandırılmalarına karar verilmiştir. Söz konusu disiplin cezası ile başvurucuların ifade özgürlüğüne müdahalede bulunulmuştur.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

34. Mezkûr müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde sıralanan ilkelere uygun olmadıkça Anayasa'nın 26. maddesinin ihlaline sebebiyet verecektir. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şu şekilde düzenlenmiştir:

"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

35. Şu hâlde, müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde düzenlenen ve eldeki başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

i. Kanunilik

36. Müdahaleye dayanak olan 1136 sayılı Kanun'un 136. maddesinin birinci fıkrasının kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.

ii. Meşru Amaç

37. Müdahalenin avukatlık mesleğinin etik ilkelerinin korunmasına yönelik önlemlere ilaveten başkasının şeref ve itibarının korunmasına yönelik önlemlerin de bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı değerlendirilmiştir.

iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük

(1) Genel İlkeler

(a) İfade Özgürlüğü

38. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğü bağlamında demokratik toplum düzeninin gerekleri ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve gerçekleştirme konusunda başkalarını ikna etme çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).

39. Diğer taraftan demokratik toplum düzeninin gerekleri çerçevesinde temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde olmalıdır (Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, § 51).

(b) Avukatların Rolü ve Mesleklerini İcra Ederken İfade Özgürlükleri

40. Şüphesiz ki avukatlık mesleğini icra edenler yönünden ifade özgürlüğü kavramı daha nitelikli bir bağlamda ele alınmalıdır. 1136 sayılı Kanun'un gerekçesinde avukatlık mesleğinin nitelikleri ve önemi, bir kamu hizmeti olduğu, avukatın yargılama süreci içinde adaletin tesis edilmesinde görev aldığı, kamu yararını koruduğu belirtilmiştir. Kanun'un 1. ve 2. maddelerinde avukatlığın kamusal yönü ağır basan bir meslek olduğu vurgusu yapılmıştır. Bilgi ve deneyimlerini öncelikle adalet hizmetine vererek adalete ve hakkaniyete uygun çözümler için hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasında yargı organlarıyla yetkili kurul ve kurumlara yardımı görev bilen avukatın hukuk devletinin yargı düzeni içindeki yeri özellik taşımaktadır (AYM, E.2007/16, K.2009/147, 15/10/2009).

41. Avrupa Konseyinin Avukatlık Mesleğinin Özgürce Yürütülmesine İlişkin Tavsiye Kararı ile Avrupa Baroları ve Hukuk Birlikleri Konseyinin Hukuk Mesleği Temel İlkelerinin bağlayıcı nitelikte olmasa da yol gösterici ilkeler olarak somut olay ve buna benzer uyuşmazlıkların değerlendirilmesine ışık tutacağı unutulmamalıdır. Avukatlık mesleğinin etik ilkeleri denildiğinde mesleği icra edenlere uygulanan genel davranış standartları akla gelmelidir. Avukatlık mesleğini seçenlerin mesleğe uygun biçimde görevlerinin gereklerini özenle yerine getirmeleri, avukatlık ünvanından ayrı düşünülemeyecek saygı ve güveni koruyup güçlendirmenin başta gelen şartlarındandır (AYM, E.2007/16, K.2009/147, 15/10/2009).

42. Avukatlar tarafından sarf edilen sözlerin ya da yazılı beyanların kullanıldıkları bağlam içinde konuşmanın tamamı dikkate alınarak olayın bütünselliği içinde değerlendirilmesi gerekir (Keleş Öztürk, B. No: 2014/15001, 27/12/2017, § 51). Zira bazı durumlarda avukatların ifade açıklamalarına müdahale ile adil yargılanma hakkı arasında yakın bir ilişki ortaya çıkabilir. Bu nedenle somut başvurudaki gibi bir ceza davasındaki müdafinin ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda demokratik bir toplumda bu tür bir açıklamaya yapılacak müdahalelerin çok istisnai durumlarda gerekli olduğu kabul edilmelidir. Anayasa Mahkemesi içtihatlarında belirtildiği üzere hukuk devletinin olmazsa olmaz şartı olan bağımsız yargı, yargının olmazsa olmaz şartı olan savunma ile birlikte anlam kazanır. Savunma, sav-savunma-karar üçgeninden oluşan yargının vazgeçilmez ögesidir. Adil bir yargılamanın varlığı avukatın etkin katılımıyla mümkündür (AYM, E.2007/16, K.2009/147, 15/10/2009).

43. Bütün bu açıklananlar ışığında başvurucu avukatların ifade özgürlüklerine yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğu değerlendirilirken başvurucuların ifade özgürlüğü ile şikâyetçi doktorun şeref ve itibarının korunması hakkı arasında adil bir denge kurulması (bu konuda genel ilkeler için bkz. İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, §§ 65-73) gereklidir. Bu bağlamda müdahaleye maruz kalan ifadenin avukat tarafından dile getirildiği (Keleş Öztürk, § 57), hedef alınan kişinin yargılama sürecindeki konumu (Keleş Öztürk, § 58; Kenan Gül (2), B. No: 2018/24311, 15/6/2021, § 43), sözlerin muhatabının kendisine yöneltilen sözlere cevap verme olanağının bulunup bulunmadığı (Temel Coşkun, B. No: 2017/1632, 29/1/2020, § 33; Şaban Sevinç (2), B. No: 2016/36777, 26/5/2021, § 42; Nihat Zeybekci, B. No: 2015/5633, 8/5/2019, § 39), ifadelerin hedef alınan kişinin hayatı üzerindeki etkisi, disiplin cezasına konu edilen ifadelerin kullanıldığı bağlamından koparılıp koparılmadığı (Keleş Öztürk, § 59; Kenan Gül (2), § 44), avukat başvurucunun yaptırıma maruz kalma endişesinin kendisine caydırıcı etki yaratıp yaratmayacağı (Keleş Öztürk, § 60), ihtilaflı ifadelerin maddi vakıaların açıklanması veya değer yargısı olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği (Durmuş Fikri Sağlar (2) [GK], B. No: 2017/29735, 17/3/2021, § 50; Deniz Karadeniz ve diğerleri [GK], B. No: 2014/18001, 6/2/2020, §§ 48,49) üzerinde durulması gereken önemli noktalardır.

(2) İlkelerin Olaya Uygulanması

44. Anayasa Mahkemesi eldeki başvuruya ilişkin kararını olayın şartlarını gözeterek ve ihtilaflı ifadelerin sarf edildiği bağlamı dikkate alarak verecektir. Bu çerçevede başvuruya konu müdahalenin izlenen meşru amaçlarla orantılı olup olmadığını ve derece mahkemelerinin gerekçelerinin ilgili ve yeterli olup olmadığını belirleyecektir. Bu incelemeyi yaparken derece mahkemelerinin maddi vakıalarla ilgili değerlendirmeleriyle kural olarak ilgilenmeyecektir.

45. Somut olayda başvurucuların avukatlık mesleğini icra ederken ihtilaf konusu ifadeleri kullandıkları hususunda şüphe bulunmamaktadır. Başvurucular bu sözleri müvekkillerini darbeden polislerden yana tavır alarak gerçeğe aykırı rapor tesis ettiğini iddia ettikleri doktor aleyhine TTB'ye sundukları şikâyet dilekçesinde sarf etmiştir. Bu kapsamda polisler ve doktor aleyhine yürütülen bir ceza soruşturması bulunduğu anlaşılmaktadır. Bir yanda müvekkillerinin menfaati için savunma görevini icra eden avukat başvurucular diğer yanda ise ihtilaflı sözlerin muhatabı olan ve görevini icra ederken sergilediği tutumu sebebiyle meslek odasına şikâyet edilen doktor bulunmaktadır. Doktor, hakkında kaleme alınan şikâyet dilekçesinde mesleğini subjektif nedenlerle peşkeş çektiği iddiasıyla amacın aşıldığından yakınmıştır.

46. Mesleğini peşkeş çekme ifadesi, yaranma amacıyla uygunsuz verilen şey anlamına gelmektedir. İfadenin toplumun dil algısında olumsuz bir mana oluşturduğu şüphesizdir. Bununla birlikte ihtilaflı ifadeler şüphesiz ki salt sözlük anlamları ya da toplumda uyandırdığı his dikkate alınarak değerlendirilmemelidir. Başvurucular müştekiye yönelik isnatlarından dolayı değil dilekçelerinde tahkir içeren sözler kullandıkları gerekçesiyle cezalandırılmıştır. Ancak bir açıklamanın tamamen değer yargısından oluşması durumunda bile müdahalenin orantılılığı ihtilaflı açıklamanın somut unsurlarla yeterince desteklenip desteklenmemesine göre tespit edilmelidir. Çünkü somut unsurlarla desteklenmiyorsa değer yargısı ölçüsüz olabilir (Cem Mermut, B. No: 2013/7861, 16/4/2015, § 48).

47. Başvurucular müvekkillerinin kendileriyle paylaştığı bilgileri temel alarak meslek odasına sundukları şikâyet dilekçesinde doktorun sosyal medyada görece adı bilinen bir şahsiyet olduğunu ve görevini ihmal ettiğine yönelik başkaca iddiaların da bulunduğunu belirtmiştir. Şikâyet dilekçesi bir bütün olarak ele alındığında doktor hakkında asıl anlatılmak istenenin doktorun kendi mesleğinin etik ilkelerine uygun davranmadığının, müvekkillerine tarafsız yaklaşmadığının, düzenlediği raporun gerçeği yansıtmadığının ve polislerle dayanışma içinde olduğunun kabulü gerekmektedir. Bununla ilgili olarak anılan kişinin polislerden yana tutum sergilediği, darp izlerini kayıt altına almadığı, üstelik müvekkillerine karşı polislerden yana tavır sergilediğini açıkça ortaya koyacak sözler sarf ettiği ifade edilmiştir. Şu hâlde başvurucuların ifadelerinin şikâyetçi doktorun mesleğini icra ederken takındığı tutum, davranış ve söylediği sözlerin sert eleştirisi için özel bir bağlamda ve bir kısım olguyla desteklenen bir değer yargısı teşkil ettiğini kabul etmek gerekir. Buna rağmen eldeki başvuruda şikâyetçi doktorun başvurucuların şikâyetine konu sözleri sarf etmediğine ilişkin bir beyanı olmadığı gibi başvurucuların değer yargısı taşıyan başvuruya konu sözlerinin olgusal temeli bulunduğu yönündeki savunmalarının dikkate alınmadığı görülmüştür.

48. Şüphesiz kikamu görevlilerinin görevlerini hakkıyla yerine getirebilmeleri için kamu güvenine sahip olmaları gerekir. Bu nedenle bir kamu görevlisinin görevini yapmasına engel olacak saldırılardan, asılsız suçlamalardan korunmasını sağlamak devletin görevlerindendir(Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, § 63; Keleş Öztürk, § 45). Bununla birlikte görevini ifa ederken kamu görevlilerinin özel şahıslarla olan ilişkilerinde kendilerine yöneltilen eleştirilerin kabul edilirlik düzeyinin sade vatandaşlara göre çok daha geniş olduğunun altı çizilmelidir (Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017,§ 42; Mustafa Nihat Behramoğlu ve Güneş Basım Yayım Organizasyon ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2015/11961, 11/6/2018, § 54).

49. Somut olayda ihtilafın odağındaki ifadelerin müşteki doktorun soruşturma sürecinde görevini icra ederken sergilediği eylemleriyle sınırlı eleştiriler olduğunu kabul etmek gerekir. Bu bağlamda başvuruya konu ifadelerin meslek odasına sunulan bir şikâyet dilekçesinde kullanıldığı unutulmamalıdır. Diğer bir söylemle görevini kötüye kullandığı iddia edilen doktor kamuya ifşa edilerek hedef gösterilmemiş, mensubu olduğu meslek odasına bir dilekçe ile şikâyet edilmiştir. Kaldı ki başvurucular şikâyet dilekçesini müvekkilleri namına sunmuş olup bunun savunma avukatlığı görevlerinin icrasının bir parçası olduğunun da altı çizilmelidir. Gerçekten de başvurucuların kullandıkları ifadeler müvekkilinin menfaatlerini korumak için ileri sürdükleri tezlerin bir parçasıdır. Nitekim bu ihtilaflı sözlerin uyuşmazlıkla bağlantılı olduğunu ve olayın bütünü ışığında objektif bakımdan savunulabilir bir amaca hizmet ettiğini kabul etmemek için bir neden bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesi ihtilaflı ifadelerin keyfî bir kişisel saldırı olarak yorumlanamayacağı kanaatine ulaşmıştır. Adaletin işleyişi de dâhil olmak üzere kamu menfaatlerine ilişkin tartışmalarda ancak çok istisnai koşullar mevcutsa sınırlamalara izin verilebileceği hatırda tutulduğunda başvurucu avukatların kullandığı ifadelerde belli düzeyde abartıya kaçmış olmaları makul görülmelidir (Keleş Öztürk, § 44).

50. Öte yandan her ne kadar somut olayda başvuruculara en hafif disiplin cezası verilmişse de savunma hakkı kapsamında kaleme alınan bir şikâyet dilekçesinde, yargılamadaki olaylarla yakın ilgisi olan ifadeler yerine başka ifadeler kullanılmasının daha uygun olacağı biçiminde bir gerekçeyle verilen disiplin cezasının müvekkillerinin çıkarlarını savunan başvurucular üzerinde caydırıcı etki doğuracağı açıktır.

51. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru incelemesinde bireylerin anayasal hakları ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin dava konusu olguları değerlendirmesine ve hukuku yorumlamasına müdahalede bulunmaz (Haci Boğatekin (2), B. No: 2014/12162, 21/11/2017, § 49). Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin birçok kez yinelediği gibi ifadelerin kullanıldığı bağlam içinde değerlendirilmesi ve bütünden cımbızlanarak ferdî olarak incelenmemesi (diğerleri arasından bkz. Keleş Öztürk, § 51) gerektiği hâlde eldeki başvuruya konu sözler derece mahkemeleri tarafından bağlamı içinde incelenmemiş, birkaç sayfalık şikâyet dilekçesinden "peşkeş çekmek" ifadesi ele alınarak ifadenin tahkir edici nitelikte olduğu kabul edilmiş, başvurucuların ifade özgürlüğü ile avukatlık mesleğinin etik ilkelerinin korunması ve doktorun şeref ve itibarının korunması hakkı arasında adil denge kurulmaksızın disiplin cezasını onayan TBB Disiplin Kurulunun gerekçesi tekrar edilmekle yetinilmiştir. Açıktır ki gerekçeli kararda ulaşılan sonucun gerekçesi mevcut değildir. Başvurucuların ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin ilgili ve yeterli bir gerekçe ile hukuki zemine oturtulduğunun değerlendirilemeyeceği kabul edilmiştir.

52. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

53. Başvurucular; her bir başvuru yönünden ihlalin tespiti, yeniden yargılama ve 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

54. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği mahkemece yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019,§§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

55. Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvuruculara manevi zararları karşılığında net 18.000 TL manevi tazminatın ayrı ayrı ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 8. İdare Mahkemesine (E.2016/3370, K.2018/578; E.2016/3371, K.2018/577) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvuruculara net 18.000 TL manevi tazminatın AYRI AYRI ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvuruculara AYRI AYRI ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/6/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.


Yol Tarifi