İPSALA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ SAYIN HAKİMLİĞİNE
DDOSYA NO: 2024/2......... Esas
CEVAP VEREN
DAVALI:,,,,,,,,,,,,,,,,Ali...
VEKİLİ : Av.Özgür KURU (Edirne Barosu-1011 Sicil No)
Adres antetde
DAVACI: HÜSEYİN - EDİRNE
VEKİLİ : Av........
KONUSU : Haksız, kötüniyetli ve hukuki mesnetden yoksun olarak açılan iş bu davaya karşı cevaplarımızın sunulması hakkındadır.
A Ç I K L A M A L A R
Dava dilekçesi ,13.08.2024 tarihinde müvekkilin komşusuna usulsüz olarak tebliğ edilmiş olup süresi içinde cevap dilekçesini takdim ediyoruz.
A-) Usule İlişkin İtirazlarımız;
1-) HMK 119 a göre Dava dilekçesinde aşağıdaki hususlar bulunur:
(1) a) Mahkemenin adı. b) Davacı ile davalının adı, soyadı ve adresleri. c) Davacının Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası. ç) Varsa tarafların kanuni temsilcilerinin ve davacı vekilinin adı, soyadı ve adresleri. d) Davanın konusu ve malvarlığı haklarına ilişkin davalarda, dava konusunun değeri.e) Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri.f) İddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği.g) Dayanılan hukuki sebepler.ğ) Açık bir şekilde talep sonucu.h) Davacının, varsa kanuni temsilcisinin veya vekilinin imzası.
(2) Birinci fıkranın (a), (d), (e), (f) ve (g) bentleri dışında kalan hususların eksik olması hâlinde, hâkim davacıya eksikliği tamamlaması için bir haftalık kesin süre verir. Bu süre içinde eksikliğin tamamlanmaması hâlinde dava açılmamış sayılmasına karar verilir.
Dava dilekçesinin incelenmesinde görüleceği üzere dava dilekçesinde davalı Mehmet KIRIK'ın adresi belirtilmemiştir. HMK 119/2 ye göre davacıya bir hafta süre verilerek dava dilekçesindeki bu eksikliğin giderilmesi gerekmektedir. Davacıya iş bu eksikliğin giderilmesi için 1 haftalık süre verilmesini, verilen iş bu süre zarfında eksikliğin giderilmemesi halinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesini sayın mahkemeden arz ve talep ederiz.
B-)ZAMANAŞIMI İTİRAZIMIZ; Ecrimisil dava ve taleplerinin en önemli şartı intifadan men şartıdır. Açılan iş bu davayı kabul anlamına gelmemek kaydı ile birlikte Davacı-karşı davalının, davadan önce intifadan men ihtarı veya bu meyanda herhangi bir yazılı veya sözlü bir ihtarı yoktur .İntifadan men şartı dava şartıdır. Nitekim, Yargıtay’a göre, söz konusu şart dava şartı niteliğinde olduğundan gerçekleşip gerçekleşmediğinin mahkemece resen araştırılarak saptanması gerekir. Dolayısıyla, mahkeme, intifadan men şartının var olup olmadığını davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Üstelik, taraflar da söz konusu dava şartının bulunmadığını her zaman ileri sürebilirler. Şayet mahkeme dava şartının noksan olduğunu tespit ederse davanın usulden reddine karar verir (HMK. m. 115/I-II). Dava şartı yokluğundan reddedilen dava bu şart tamamlandıktan sonra yeniden açılabilir. Nelerin dava şartı olduğu hususu esas itibarıyla HMK. m. 114/I hükmünde sayılmaktadır. Ne var ki, burada intifadan men şartı ayrıca sayılmamaktadır. Bunun dışında, diğer kanunlarda yer alan dava şartları da saklı tutulmuştur (HMK. m. 114/II). İntifadan men şartına yönelik böyle bir açık düzenleme de yoktur. O halde, intifadan men şartı olsa olsa dava şartlarından hukukî yarar kapsamında düşünülebilir (HMK. m. 114/I, h) İş bu çerçevede davacı-karşı davalı tarafından intifadan men ihtarı dava dilekçesi ekinde sunulmadığından davacı-karşı davalının ecrimisil taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
Ecrimisil talepleri yönünden zamanaşımı itirazında bulunuyoruz. Ayırca Öncelikle davanın zamanaşımı/hak düşürücü süre yönünden değerlendirilmesini ve reddedilmesini gerekir. Dava konusu taşınmazlar 01.11.2010 tarihinde devredilmiştir. Bu nedenle zamanaşımı/hak düşürücü süre itirazında bulunuyoruz.
ESASA İLİŞKİN BEYANLARIMIZ VE CEVAPLARIMIZ
1-) Davacı taraf dava dilekçesi ile ; Fazlaya ilişkin dava ve talep haklarımız saklı kalmak kaydıyla ; Öncelikle dava konusu taşınmazlara İhtiyati Tedbir konulması talebi ile İpsala Tapu Müdürlüğünün 01.11.2010 tarihli ve 5054 yevmiye nolu işlemi ile SATIŞI yapılan dava konusu Edirne ili İpsala ilçesi PAZARDERE köyünde tapuda ayıtlı bulunan ; 494, 898, 1124, 1434 ( 107 / 16 olmuş ), 1457 ( 108 / 11 olmuş ), 1458 ( 108 / 10 olmuş ) ve 1460 ( 108 / 8 olmuş ) sayılı parsel sayılı taşınmazlardaki murise ait hisselerin, İpsala Tapu Müdürlüğünün 01.11.2010 tarihli ve 5055 yevmiye nolu işlemi ile SATIŞI yapılan dava konusu Edirne ili İpsala İlçesi Hacıköy 1022 sayılı parsel sayılı taşınmazın murise ait hissenin, MURİS MUVAZAASI NEDENİYLE DAVALI ADINA OLUŞAN TAPULARININ İPTALLERİ VE TESCİLLERİ ve MÜVEKKİLİNE ECRİMİSİL ÖDENMESİNE
KARAR VERİLMESİ talebin de bulunmuştur.
2-) Davacı yanın Sayın Mahkeme huzurunda açmış olduğu iş bu dava; haksız,kötüniyetli ve hukuki mesnetten yoksundur. Türk Medeni Kanunu 2.Maddesine göre; Herkes,haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Eldeki davaya iş bu hukuki prensip çerçevesinde cevap vermeye uğraşacağız
Kötüniyetli ve Türk Medeni Kanunu 2. maddesine göre belirlenen dürüstlük kuralına uymayan davacı bir kısım gayrımenkullerin muris muvazaası nedeni ile davalı adına tapu kayıtlarının iptali ile baba Hüseyin KIRIK’ın mirasçılık belgesindeki miras payı ve hissesi oranında müvekkil oğul Hüseyin KIRIK adına ayrı ayrı tapuya KAYIT VE TESCİLLERİNE karar verilmesini talep etmiştir.
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1-1247 K. 2020/47 T. 23.1.2020 kararında da açıkça belirtildiği üzere ;Hemen belirtilmelidir ki; irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanan muvazaa, pozitif hukukumuzda 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 19. ( mülga 818 Sayılı Borçlar Kanunu'nun 18. ) maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddede, "Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır." hükmüne yer verilmiştir.
Buna göre muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmalarıdır, şeklinde tanımlanabilir.
Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır; mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukuki işlem yapmayı ( oluşturmayı ) istemezler, yalnız görünüşte bir hukuki işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukuki işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukuki işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar.
Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki ( zahiri ) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukuki sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.
Eldeki davanın konusunu oluşturan ve "muris muvazaası" olarak isimlendirilen muvazaa türünün ise Türk H16. Eldeki davanın konusunu oluşturan ve "muris muvazaası" olarak isimlendirilen muvazaa türünün ise Türk Hukukunda büyük bir yeri ve önemi vardır. Muvazaa davalarının büyük bölümü muris muvazaasına ilişkin bulunmaktadır. Az yukarıda açıklanan Türk Borçlar Kanunu'nun genel hükmü dışında muris muvazaasına ilişkin bir düzenleme kanunlarımızda yer almamaktadır. Muris muvazaası kaynağını daha çok Yargıtay İçtihatlarından ve bilimsel görüşlerden almakta ise de esas kaynağını 1.4.1974 tarihli ve 1/2 Sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı oluşturmaktadır.
1.4.1974 tarihli ve 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile "Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu'nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına" karar verilmiştir. 1.4.1974 tarihli ve 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, mirasbırakanın tapulu taşınmazlarının temliklerinde yaptığı muvazaalı işlemlere ilişkindir.
Muris muvazaasında, mirasbırakan ile sözleşmenin karşı tarafı, aralarında yaptıkları bağış sözleşmesini genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile gizlemektedirler. Başka bir anlatımla, mirasbırakan ile karşı taraf malın gerçekten temliki hususunda anlaşmışlardır. Görünüşteki ve gizlenen sözleşmelerin her ikisinde de samimi olarak temlik istenmektedir. Ne var ki, görünüşteki satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesinin vasfı ( niteliği ) muvazaalı sözleşme ile değiştirilmekte, ayrıca gizli bir bağış sözleşmesi düzenlenmektedir. Görünüşteki sözleşmenin vasfı ( niteliği ) tamamen değiştirildiğinden, muris muvazaası aynı zamanda "tam muvazaa" özelliği de taşınmaktadır.
Muris muvazaasını öteki nispi muvazaalardan ayıran unsur ise mirasçıları aldatmak amacıyla yapılmasıdır. Daha açık bir anlatımla, 1.4.1974 tarihli ve 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere bu muvazaa türünde mirasbırakan, mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu memuru önünde iradesini satış veya ölünceye kadar bakma akdi şeklinde açıklamaktadır.
Bu nedenle, mirasbırakanın muvazaalı işlemi yaparken gerçek irade ve amacı mirasçılarından mal kaçırmak olmalıdır. Murisin mirasçılarından mal kaçırma amacının bulunmaması hâlinde 1.4.1974 tarihli ve 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama olanağı bulunmamaktadır.
Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi de davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır.
. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması ise genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1-1247 K. 2020/47 T. 23.1.2020 kararına konu olay da belirtildiği üzere" Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; davaya konu taşınmaz 1933 doğumlu muris ... adına kayıtlı iken 08.07.2003 tarihinde ve 7.600.000.000TL bedelle muris tarafından davalı oğlu H.'e satış suretiyle temlik edilmiştir. Eldeki dava ise murisin diğer oğulları N., A. ve Y. tarafından açılmıştır. Dosyada dinlenen tanık beyanlarından; davalının evlendikten sonra anne ve babası ile birlikte yaşamaya devam ettiği, akciğer kanseri olması nedeniyle tedavi gören ve yine beş yıl boyunca cezaevinde kalan babasının bakım ve ihtiyaçları ile ilgilendiği gibi bu süreçte yatağa bağımlı olan annesine de baktığı anlaşılmaktadır. Tarafların kardeşi olan tanık H. Y.'ın beyanına göre mirasbırakan ölmeden önceki son dört yılını felçli olarak geçirmiş olup, ölünceye kadar anne ve babası ile birlikte oturan ve onların her türlü ihtiyaçları ile ilgilenen davalının, yaşlarının ilerleyip hasta ve bakıma muhtaç oldukları zor dönemlerinde de anne ve babasını yalnız bırakmayarak bakım ve ihtiyaçlarını temin ettiği, davacı çocuklarının ise gerekli ilgiyi göstermedikleri, ziyarete dahi gelmedikleri anlaşılmaktadır; Olayların bu gelişimi; kanser tedavisi gören, beş yıl boyunca cezaevinde kalan ve ölmeden önceki son dört yılını felçli olarak geçiren murisin diğer mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla değil de davalı oğlunun gerek kendisi gerekse eşine o güne kadar sağladığı bakım ve desteğin yarattığı minnet duygusu ve yine ileride de bakacağı düşüncesiyle temlikte bulunduğunu göstermektedir. Nitekim, temlik tarihinden sonra da muris ve eşine davalının baktığı dosya kapsamı ile sabittir.. Diğer taraftan, cevap dilekçesi bir bütün olarak değerlendirildiğinde bakım savunmasında bulunan davalının, son dört yılını felçli olarak geçiren babasına sağladığı bakımın normal bir bakım olarak kabul edilemeyeceği, özel bir bakım ve destek sağladığı, böyle olunca eldeki davada davalının bu hizmetinin semen olarak değerlendirilmesi hukuka uygun düşeceğinden, yapılan temlikin ivazlı olduğunun da kabulü gerekmektedir.
Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 28.04.2009 tarihli ve 2009/1-130 E., 2009/150 K.; 16.06.2010 tarihli ve 2010/1-295 E., 2010/333 K. ile 23.05.2019 tarihli ve 2017/1-1263 E., 2019/603 K. sayılı kararlarında da özel bakım ve hizmetin semen olarak değerlendirilmesi gerektiği hususu benimsenmiştir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, somut olayda mirasbırakanın içinde oturduğu evi bulunan ve tek gelir kaynağı olan taşınmazını birlikte yaşadığı oğluna satmasını gerektirir haklı bir nedeninin bulunmadığı, taşınmazı satın aldığını savunan davalının da satış bedeli ödediğini kanıtlayamadığı, devrin bakım karşılığı yapıldığı yönünde de bir savunmanın bulunmadığı, ayrıca murisin özel bir bakım ihtiyacı içinde olduğu yönünde de bir delilin olmadığı, ayrıca mirasbırakanın diğer oğulları ile arasının açık olduğu gözetildiğinde dava konusu taşınmazın mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak temlik edildiği, böyle olunca da direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Hâl böyle olunca, yerel mahkemenin davanın reddine ilişkin olarak verdiği direnme kararı açıklanan gerekçeler karşısında yerindedir. Usul ve yasaya uygun olan direnme kararının onanması gerekir. DENMİŞTİR.
Yine 1. Hukuk Dairesi 2022/2804 E. , 2022/5011 K. Sayılı kararında belirtildiği üzere;
Dairenin 19/11/2020 tarihli ve 2019/300 Esas, 2020/6170 Karar sayılı kararıyla; “...mirasbırakanın gerçek amaç ve iradesinin mirasçılardan mal kaçırmak olmadığı, mirasbırakanın çekişmeli taşınmazda davalının babası ... ve ailesiyle birlikte yaşadığı, ...’nın ölümünden sonra da davalının mirasbırakana karşı ilgi ve bakımını sürdürdüğü, minnet duygusuyla hareket eden mirasbırakanın dava konusu taşınmazı kendisiyle ilgilenen ve bakan davalı torununa temlik ettiği, Bu durumda temlikin mirastan mal kaçırma amacıyla yapıldığını söyleyebilme imkanı yoktur. Hal böyle olunca, asıl ve birleştirilen davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Dairece incelenen karar da; Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan; satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet ya da emek de olabileceği kabul edilmelidir. Esasen, yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 01.04.1974 tarihli, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında mirasbırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Başka bir ifade ile murisin iradesi önem taşır.Ayrıca, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 190. maddesi ile TMK'nın 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğunu ispat külfeti davacı tarafa aittir. ; Hükmüne uyulan (V/3) numaralı paragrafta belirtilen bozma kararında gösterildiği şekilde işlem yapılarak ve özellikle uyuşmazlığın muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olduğunun ön inceleme duruşmasında tespit edildiği, eldeki davada ehliyetsizlik iddiasına dayanılmadığı gözetildiğinde (V/4) numaralı paragraftaki gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
denmiştir..
SOMUT OLAYIMIZA GELİNDİĞİNDE;
A-) Müvekkiller dört kardeş olup müvekkilimiz terör gazisidir.1994 yılında Muş - Korkutlu ileçsinde operasyonda vurulmuş olup 1995 yılında gazillik ünvanı almış ve 1995 yılında gazi olmuştur. Müvekkilimizin annesi ve murisin eşi Hasibe hanım 1997 yılında vefat etmiştir. Müvekkil annesine ölmeden önce neredeyse yaklaşık 3 yıl civarında yoğun bir şekilde bakmıştır. Müvekkilin annesinin vefatından sonra tarafların murisi Hüseyin Kırık 1997 yılından vefat ettiği 2020 yılına kadar 23 yıl eşsiz olarak yaşamıştır. Bu süre zarfında müvekkillerin murisi Hüseyin KIRIK'ın tüm bakım ve ihtiyaçları müvekkil tarafından karşılanmıştır. Murisin öz bakımları diyeceğimiz etek traşı, koltuk altı traşı vs. gibi öz bakımları dahi müvekkil tarafından yapılmıştır. Murisin banyosu dahi müvekkil tarafından yapılmış ve sırtı keselenmiştir. Muris ölene kadar saçlarını boyamış olup , müvekkilin eşi de bu öz bakımlardan sonra murisin saçlarını boyamıştır. Müvekkil murisi kendi köylerinde berber olmaması nedeni ile Hacıköy'de bulunan berbere götürmüş ve burada saç traşını yaptırmıştır. Ayrıca Keşan'da kaldığı dönemlerde berbere götürmüş ve ablasının oğlunu bazen de eve traş için çağırmıştır. Son zamanlarda ise yürümekte zorlanan murisi evde traş etmiştir.
Yine müvekkil murisin sosyalleşmesi amacı ile babasını cemiyetlere, düğünlere ve mevlitlere götürmüştür. Canı sıkılan murisi can sıkıntısının geçmesi amacı murisi sosyal ortamlara ve kahvelere getirmiştir.Murisin eşi ve tarafların annesi olan Hasibe hanımın vefatından sonra murisin yemek ihtiyaçlarını müvekkil evlenene kadar kendisi ve ablaları ile karşılamış olup müvekkil evlendikten sonra yani 2000 yılından murisin vefat tarihi olan 2020 yılına kadar müvekkilin eşi tarafından karşılanmıştır. Müvekkilin eşi yemekleri yapmış ve taraflar aynı sofrada yemekleri yemiştir. Davalı 2017 yılında Keşan'a taşınmış olup murisi de köyden yanına aldırmış ve murisin tüm bakımını Keşan'daki evinde yaptırmıştır.
Muris eşinin vefatından sonra sürekli rahatsızlıklar geçirmiş ve müvekkil murisi hastahaneye getirmiş ve sağlık durumları ile ilgilenmiştir. Bunlardan bazıları ; Muris Trakya Üniversitesi hastahanesinde Katarakt ameliyatı olmuş ve müvekkil tarafından ameliyat ettirilmiştir. Ayrıca muris Edirne Ekol Hastahanesinde romatizmal ve mide rahatsızlıklar sebebi ile tedavi olmuştur. Yine Edirne Özel Keşan Hastahanesinde Dr. Birgül Hanım'da tedavi görmüş ve 1 hafta civarında hastahanede kalmıştır. Bu özel hastahane giderlerinin tamamı müvekkil tarafından karşılanmıştır. Davacı yan Trakya Üniversitesi Hastahanesi hariç tedavi sürecinde murisi hastahanede ziyarete dahi gitmemiştir. Müvekkil , murisi aile doktoruna (sağlık ocağına) getirmiş ve ilaçlarının alımı vs. sürekli müvekkil ilgilenmiştir. Tarafların murisi Hüseyin Kırık'ın herhangi bir sosyal güvencesi olmadığı gibi emekli de değildir. MURİS SAĞLIK YÖNÜNDEN DAVALININ ÜZERİNDE OLUP TÜM İLAÇ VS İHTİYAÇLARI MÜVEKKİLİN SOSYAL GÜVENCESİ ÜZERİNDEN KARŞILANMIŞTIR. MURİS SOSYAL GÜVENCE OLARAK DA MÜVEKKİLİN ÜZERİNDEDİR. Müvekkil özetle davacının tüm şahsi, özel ve genel bakımları yapmıştır. Bu durumu tüm köylü ve tarafların yakını bildiği gibi davacının tanıkları da bilmektedir. Ayrıca murisin ve eşi Hasibe Hanım'ın cenaze masrafları, mevlitleri, mezarları müvekkil tarafından yapılmış olup davacının bunlara hiç bir katkısı olmamıştır.
Müvekkilin beyanı ile muris bir defasında romatizmal rahatsızlıkları nedeni ile kendisini Edirne'de doktorlara getirmesi için davacının eşine söylemiştir. Davacı yan da basasına "PARAYI CEBİNE KOY GEL" demiştir. Muris bu beyan üzerine şok olmuştur.Görüleceği üzere davacı yan babasını bir kez dahi hastahaneye getirmediği gibi babası ile alay etmiştir.
B-) Müvekkil yukarıda da bahsettiğimiz üzere terör gazisi olduğu için gazilik ünvanı almış ve akabinde gazilik tazminatı almıştır. Müvekkil o günlerde almış olduğu gazilik tazminatı ile (Hatırladığı kadarı ile 450 milyar -eski para ) davacının 1996 yılında yapılan tüm düğün masraflarını karşılamıştır. Müvekkilin almış olduğu iş bu gazilik tazminatı ile o günlerde iki daire alınabilmektedir. Ayrıca müvekkil gazi olduğu için gaziye veya yakınlarına iş imkanı verilmekte olup müvekkil iş imkanını davacıya tanımıştır. Davacı müvekkilin sağlamış olduğu iş imkanı ile Trakya Üniversitesi İdari İktisadi Bilimlen Fakültesinde hizmetli olarak işe başlamıştır. Davalı yan iş hakkını davacıya tanıyarak babasının yanında çiftçilik yapmayı, daha zor olanı yeğlemiştir. Davacı yan evlendiğinde müvekkil düğün masraflarını karşıladığı gibi Hacıköy Yazıcılar Mobilyadan tüm mobilyaları almıştır. Ayrıca istanbul'dan beyaz eşyalarını (buzdolabı,çamaşır makinesi, bulaşık makinesi vs) almıştır. Beyaz eşyaları İbriktepe'li Selahattin Yakman almıştır.
Müvekkil davacının düğününde gazilik tazminatını harcadığı gibi İpsala Halkbankası'ndan hatırladığı kadarı ile 5 milyar para çekmiş ve düğünden sonra kalan borçları ödemiştir. Davacı yan Edirne'de işe girdikten sonra , davalı müvekkil davacının 7 aylık kira parasını dahi ödemiştir.
Davalı müvekkil 2005 yılının Temmuz ayında davacının oğlunun sünnet düğünü masrafalarını dahi karşılamış iken ve tüm bunlar aşikar iken davacının iş bu davayı açması en ufak tabiri ile davacının Medeni Kanun 2. Madde gereği iyi niyetli olmadığını açıkça göstermektedir.
C-) Hal böyle olunca; yukarıda bahsettiğimiz ve ekte sunacağımız yargı içtihatlarında da açıkça belirtildiği üzere muris ; müvekkilin gerek kardeşine yaptığı bu fedakarlıklar, gerek annesinin vefatından önce annesine yönelik yapmış olduğu fedakarlıklar ve bakım ve gerekse de Hasibe Hanım'ın vefatından sonra Murisin tüm bakım ve ihtiyaçlarının davalı ve eşi tarafından karşılanması ve bakımının yapılması ve ölene kadar yapılacağını bildiği için MİNNET DUYGUSU İLE YAPMIŞTIR. Tarafların murisi Hüseyin Kırık köy kahvesinde veya toplantı meclislerinde defalarca eş-dost ve akrabalarına ;Oğlum Mehmet bana ve annesine baktığı için ve de diğer oğlum Hüseyin Kırık'a gazilik hakkından kaynaklı iş hakkını verdiği ve onun düğününü ve de çocuğunun sünnetini yaptığı için oğlum Mehmet'den razıyım diyerek onun için ona tarlaları ve köydeki arsaları verdiğini söylemiştir.
Yargı kararlarında da belirtilidği üzere ;ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan; satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet ya da emek de olabileceği kabul edilmelidir.
Müvekkil satış bedelini tabir yerinde ise gerek annesin bakımı, gerekse de babasının tüm bakımları ve de davacı kardeşine gazilik hakkından kaynaklı iş hakkını vererek ve de davacının evlenme ,düğün ve de oğlunun sünnet masraflarını vs karşılayarak ödemiştir.
D-) Davalı müvekkil;tüm bunlar ile yetinmeyip diğer ablaları olan dava dışı ve Havva ve Kadife ablalarının da miras haklarına halel gelmemesi amacı ile onların da gönlünü yapmış ve onların da miras haklarına karşılık olarak onlara para vermiştir.
HULASA; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 190. maddesi ile TMK'nın 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğunu ispat külfeti davacı tarafa aittir. Tüm bu hususlar gün yüzü gibi ortada iken temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğu hususu kesinlikle düşünülemez.
E-) ECRİMİSİL YÖNÜNDEN ; Somut olayımızda muvazaalı işlem söz konusu değildir.İş bu yüzden istenilen ecrimisil bedeli talep edilemez.Hiç bir şekilde kabul anlamına gelmemek üzere muris muvazaasında davalı iyiniyetli ise ölüm tarihinden itibaren ecrimisil istenemez.
G-) Edirne ili, İpsala ilçesi, Pazardere Köyü, 494, 898, 1124, 1434, (107 Ada 16 Parsel), 1457 (108 Ada 11 Parsel), 1458 (108 Ada 10 Parsel) ve 1460 (108 Ada 8 Parsel), Edirne ili, İpsala İlçesi, Hacıköy 1022 Parsel sayılı taşınmazların tapuda davalı adına kayıtlı ise mahkememize açılan iş bu dava sonuçlanıncaya kadar başkalarına devir ve temlikinin önlenmesi bakımından tapu kaydı üzerine İHTİYATİ TEDBİR KONULMASINA, teminat mahkememiz veznesine depo edildiğinde tedbir hususunda Tapu Müdürlüğüne müzekkere yazılmasına denmiş ise de verilen bu tensip kararı haksız olup müvekkilimizin mülkiyet hakkının ihlali niteliğindedir. Hal böyle olunca davacı yanın ihtiyati tedbir talebi yersiz ve hukuka aykırı olduğundan ve de kötüniyetli olduğundan iş tensip ara kararından dönülmesini ve müvekkilin adına kayıtlı gayrımenkullere tedbir konmamasını arz ve talep ederiz.
EN NETİCE; Murisin uzun yıllarca davalı ile aynı yerde yaşadığı, akit tarihi itibarı ile yaşlı olması ve yaşı nedeniyle hemen hemen bütün ihtiyaçlarını davalının ve eşinin karşıladığı, davalının da ölünceye kadar bakıp gözetme gereklerini yerine getirdiği, murisin sağlığında davalıya karşı herhangi bir iptal davası açmadığı , devredilen taşınmazların keşfen belirlenecek değerleri, davacının hissesine düşecek bedel ve davalının murise ve annesine bakım süresi ve de davacı yana yapmış olduğu fedakarlıklar da gözönünde bulundurulduğunda yapılan devrin satış borcunun karşılığını ve makul ölçüleri aşar miktarda olmadığı, temlikteki asıl amacın mirasçılardan mal kaçırmaya yönelik olmadığı, davacının düğün masraflarının ve oğlunun sünnet masraflarının davalı tarafından karşılandığı, gazilik tazminatının buralara harcandığı, bu tazminat bedelinin o zamanlar Keşan'da iki daireye tekabül ettiği, davacının, müvekkilin gazilik hakkından faydalanarak işe girdiği, davacının gerek anne ve gerekse de babasının hiç bakımı ile ilgilenmediği ,neredeyse köye hiç uğramadığı, temlik işleminde muvazaa olgusunun gerçekleşmediği değerlendirildiğinde haksız ve kötüniyetli olarak açılan iş bu davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir.
HUKUKİ DELİLLER : TMK,HMK,BK.ve ilgili yasal mevzuat
DELİLLER: 1- Tapu kayıtları 2-Kadastro kayıtları 3- Tanık ( Daha Sonra Bildirilecektir) 4-Keşif 5-Bilirkişi incelemesi, 5-) Yemin 6-) Gazilik ünvanından kaynaklı tazminatın ne kadar alındığı ( İlgili Kurumdan Sorulması), 7-) Murisin SGK kaydının olup olmadığı, kimin üzerinden sosyal güvenceden yararlandığına ilişkin kayıtlar,-8-) Banka kayıtları,9-) Davacının Trakya Üniversitesi İdari İktisadi Bilimlen Fakültesinde hizmetli olarak işe nasıl başladığına ilişkin kayıtlar-İlgili Kurumdan sorulsun- 10) Murisin son 20 yıllık tedavi evrakarının SGK dan İstennesi,11-) Murisin Tedavi evrakalarının ilgşli hastahanelerden istenmesi , isticvap vs.her türlü yasal delil
NETİCE ve TALEP: Yukarıda arz ve izah ettiğimiz üzere öncelikle;
1-) Usule ilişkin itirazlarımız da ayrıntılı olarak bahsettiğimiz üzere davacıya HMK 119/2 ye göre bir hafta süre verilerek dava dilekçesindeki bu eksikliklerin giderilmesi için 1 haftalık süre verilmesini, verilen iş bu süre zarfında eksikliğin giderilmemesi halinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesini
2-) Davacı taleplerinin öncelikle zamanaşımı yönünden reddine
3-) Davacının davasının reddine ve Yargılama harç ve giderleri ile ücreti vekaletin, Davacıdan alınarak davalıya verilmesine karar verilmesini
4-) Davalının terör gazisi olup olmadığı,gazi ise hangi yılda gazi olduğu, gazilik ünvanından kaynaklı tazminatın ne kadar alındığı ve nereye yatırıldığı, ( İlgili Kurumdan Sorulması- MİLLİ SAVUNMA BAKANLIĞI-Mehmetçik Vakfı,Zübeyde Hanım Vakfı),
5-) Murisin SGK kaydının olup olmadığı,sosyal güvencesinin ne olduğu kimin üzerinden sosyal güvenceden yararlandığına ilişkin kayıtların SGK GENEL MÜDÜRLÜĞÜNDEN SORULMASINI
6-) Davacının Trakya Üniversitesi İdari İktisadi Bilimlen Fakültesinde hizmetli olarak işe nasıl başladığınıa ilişkin kayıtlar-İlgili Kurumdan sorulmasını
7-) Murisin son 20 yıllık tedavi evraklarının SGK dan İstenmesini ( Sağlık ocağında gördüğü tedaviler dahil)
8-) Murisin Tedavi evraklarının ve epikriz raporlarının ilgili hastahanelerden ( Edirne Ekol Hastahanesi,Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastahanesi, Keşan Özel Hastahanesi, Keşan Devlet Hastahanesinden ) istenmesi
9-) Davalının İpsala Halkbankasından 1997 veya 1998 yılında kredi çekip çekmediği,çekti ise buna ilişkin evrakların istenmesini
10) EN NETİCE DAVACININ DAVASININ VE TÜM TALEPLERİNİN REDDİNE ve YARGILAMA GİDERLERİNİN ve ÜCRETİ VEKALETİN DAVACI ÜZERİNDE BIRAKILMASINA KARAR VERİLMESİNİ ARZ VE İSTİDA EDERİZ. 10.09.2024
Davalı Vekili
Av.Özgür KURU