Avukata Sor Whatsapp Üzerinde Sor [email protected]
 

DEĞER KAYBI VE ARAÇ İKAME (MAHRUMİYET) BEDELİ DAVASI BELİRSİZ ALACAK DAVASI OLARAK AÇILABİLİR

17. Hukuk Dairesi 2015/5109 E. , 2015/13030 K.


"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın husumet nedeniyle reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacı vekili, müvekkiline ait araca davalı belediyeye ait ... plakalı halk otobüsünün çarpması sonucu aracında maddi hasar meydana geldiğini, kazada davalı belediyenin aracının tam kusurlu olduğunu, tespit raporuna göre aracın 15 günde tamir edilebileceğini, 500 TL değer kaybı, günlük 200 TL den 3000 TL işgücü kaybı meydana geldiğini, davacının aracında oluşan değer kaybı ve işgücü kaybının belirsiz alacak davası olarak kaza tarihi itibari ile işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, dava konusu aracın davalı idare tarafından ... A.Ş.'ye 19/11/2013 tarihinde yapılan sözleşme ile işleten sıfatı ile devredildiğini, davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte kaza tespit tutanağındaki kusura itiraz ettiklerini beyanla husumet nedeni ile davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre, davanın husumet nedeniyle reddine, karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.
Davalı ... ile dava dışı ... ... Belediyesi Tem. Ulaşım San. Tic. A.Ş. arasında davalıya ait belediye otobüsü güzergah hattının kullanım hakkının kiralanması hususunda kira sözleşmesi yapılmış ise de, sözleşmedeki hukuki sorumluluğa ilişkin özel şart iç ilişkide geçerli olup davalının 3. kişilere karşı sorumluluğu devam etmektedir. Davaya devam edilip sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 30/11/2015 gününde ...'ın karşı oyu ve oyçokluğuyla karar verildi.

(Karşı oy)

Davacı vekili, müvekkiline ait araca davalı belediyeye ait halk otobüsünün çarpması sonucu hasarlandığını, belediyenin tam kusurlu olduğunu, tespit raporuna göre aracın 15 günde tamir edileceğini, 500,00 TL değer kaybı, günlük 250 TL'den 3.000,00 TL çalışamamaktan kaynaklanan iş gücü kaybının meydana geldiğini belirterek bu alacağın belirsiz alacak davası olarak kaza tarihinden itibaren avans faiziyle davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, işleten sıfatının bulunmadığını, kusura itiraz ettiklerini belirtip davanın reddini istemiştir.
Mahkemece husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Yüksek Dairece yapılan incelemede davalıya ait belediye otobüsünün güzergahıhın kullanım hakkının dava dışı ... AŞ'ye kiralanması konusunda sözleşme yapılmış ise de, sözleşmedeki hukuki sorumluluğa ilişkin özel şartın iç ilişkide geçerli olup, davalının üçüncü kişilere karşı sorumlu olacağından bahisle kararın bozulduğu görülmüştür.
Dava, trafik kazasından kaynaklanan değer kaybı ve aracın kullanılmamasından kaynaklanan gelire yönelik tazminat davasıdır.
Uyuşmazlık, yukarıda açıklanan değer kaybı ve araç kullanmamaktan kaynaklanan zararın belirsiz alacak davası açılıp açılmayacağı noktasında toplanmaktadır.
6100 Sayılı HMK 1.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Medeni Usul Hukukuda talep sonucunun belirli olması ilke olarak benimsenmiştir. Bu benimsemeye göre, talep eden davacının mahkemeden neyi istediğini açıkça ortaya koyması gerekir. Çünkü, HMK gereğince birçok usul hükmünün uygulanması bu talep sonucuna göre belirlenecek, hatta karar bu talep nazara alınarak oluşturulacaktır.
Ancak, 6100 Sayılı HMK yenilik olarak alacağın tam olarak belirlenmesinin imkansız ya da alacaklıdan beklenmeyecek kadar zor olduğu durumlarda, birçok ülkeye ait hukuk sistemlerinde de benimsenen belirsiz alacak ve tesbit davalarını getirmiştir.
Davacının, davanın açıldığı tarihte talep sonucunu veya miktarını tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin imkansız veya kendisinden beklenemeyecek bir nitelik taşıması halinde, hukuki olayı açıklamak sureti ile açacağı davaya HMK 107/1 maddesi tanımındaki gibi belirsiz alacak davası denir.
Yasal düzenlemeye göre bu tür davalarda davacının dava konusu yaptığı miktarı, davayı açtığı tarihte tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin ya imkansız olması yada kendisinden beklenemeyecek nitelik taşıması gerekir.
Tabii bu belirlemedeki imkansız olma koşulunu HMK 27 ve TMK 2 maddeleri anlamında dürüstlük, doğruluk, makul ve orta zekalı bir insanın göstermesi gereken tüm dikkat ve özenin gösterilmesine rağmen, alacak tutarının tam ve kesin olarak tesbit edememe olarak anlamak gerekmektedir.
Yani davacı alacaklı objektif özen yükümlülüğü çerçevesinde uğradığı zararı bilememelidir.
Bu durumda davanın açıldığı tarihte davacının uğradığı zarar miktar itibarı ile tam ve kesin olarak biliniyor, ya da bilinebilmesi için varlığı gereken tüm unsurlar doğruluk ve güven kuralı gereğince gerekli özen gösterildiğinde tesbit edilebiliyorsa, alacağın belirsiz olduğundan söz etmek mümkün olmayacaktır.
Düzenlemenin yapıldığı HMK 107 maddesinde benimsenen belirsiz alacak davası bir eda davasıdır. Yine düzenlemeye göre yalnız belirsiz alacak davası, yalnız belirsiz tesbit davası ya da kısmi eda davası ile belirsiz tesbit davası açılabilir.
Belirsiz alacak davası ile kısmi dava birbirine benzerlik göstermektedir. Fakat ikisi arasındaki en önemli fark, kısmi davada alacağın bir kısmı dava edilmesi söz konusu iken, belirsiz alacak davasında alacağın tümü dava konusu yapılmaktadır. Ayrıca zamanaşımı def'ini ileri sürülmesi halinde kapsamı, mahkeme masrafları, ihtiyati tedbire ilişkin taleplerin içeriği ve uygulaması, bölünebilirlik durumu, faizin başlangıç tarihleri, fazlaya ilişkin saklı tutulan haklar konusunda farklı düşünceler ve uygulamalar ortaya çıkacaktır.
Belirsiz alacak davalarına konu olabilecek uyuşmazlıklar;
1-Hakimin takdirine göre belirlenebilecek haklar
2-Karşı tarafın sunacağı delillere göre belirlenecek haklar
3-Yargılama aşamasında taraflarca sunulan delillerin toplanmasından sonra belirlenebilecek haklar olarak sayılabilir.
Her üç halde de belirsiz alacak davası açılacağı konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır.
Alacak miktarının hakimin takdirine bağlı olarak belirlenebildiği durumlarda, takdirin sonucunun belirlenmesinde çok etkili olması nedeniyle davacının zararı bilebilmesi mümkün olmadığından belirsiz alacak davası açılabilir. Ancak bu husus bile İsviçre Federal Mahkemesinde tartışılmış, İsviçre BK 42 mad/2.fıkrasındaki gibi talep sonucunun belirlenmesinin hakimin takdir yetkisine bırakıldığı durumlarda kanton hukuklarının belirsiz alacak davasını kabul etmeleri gerektiğine karar verilmiştir. Halen Almanya ve İsviçre'de bazı hukukçular farklı aksi görüşlerde ileri sürmektedirler.
İkinci bir belirsiz alacak davasının açılabileceği durum, talebin karşı tarafın 3.kişinin verdiği veya yargılama sırasında verebileceği belge ve bilgilerden sonra belirlenebileceği haldir. Bu durumda daha çok hastane belgeleri ve raporların, ameliyat belgelerinin, faturaların vs gibi belgelerin gerekli olduğu durumlarda söz konusu olabilir. Bu halde belirsiz alacak davası açılabilir.
Son olarak yargılama aşamasında delillerin toplanması sonucunda zararın ne miktar olacağı ve bunun bir bilirkişi incelemesi sonucu kesinleşeceği durumlardır. Bunlarda haksız fiiller ve sebepsiz zenginleşmelerden doğan anlaşmazlıklar olarak sayılabilir.
Ancak bir davada, bilirkişiye başvurulmuş olmasına rağmen dava açma aşamasında davacı, zararının ne kadar olduğunu tam ve kesin olarak belirleyebilecek ise belirsiz olarak davasını açamaz. Yani bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi, tek başına o davayı belirsiz alacak davası olarak açılmasını gerektirmez. Bir kısım basit hesaplar ve araştırma sonucunda alacağın miktarı belirleniyorsa bu davaları ayırmak gerekmektedir. Aksi halde basit bir hesap yapılmasını gerektiren konuda hakimin bilirkişiye başvurduğunu düşünmek o alacağı belirsiz alacak haline gelmesine neden olacaktır. (faiz olacağı hesabı gibi.)
Bu bakımdan belirsiz alacak davası 6100 Sayılı HMK'ya istisnai bir dava türü olarak girmiştir. Aksi düşünce belirsiz alacak davasını genel bir dava, kısmi davayı ise istisnai bir dava haline getirir.
Bu anlamda Dairemizin iş alanı içinde kalan cismani zararlar (yaralamaya dayalı daimi ve geçici işgöremezlik halleri) ile destek tazminatlarının belirsiz alacak davası olarak açılabileceği, bu uygulamanın da birçok hak kaybına engel olacağı ve daha adil ve hakkaniyete uygun kararlarının çıkması yönünden faydalıdır.
Ancak yine Dairemizin görevi içinde kalan araç hasarları, araç değer kayıpları, araç kullanamamaktan kaynaklanan zararlar, kasko tazminatlar gibi dava türlerinde belirsiz alacak davasına konu olamayacağını düşünüyorum.
İsviçre ve Alman Hukukunda bile bir asırı aşkın uygulama yapılmasına rağmen bir çok kıymetli hukukçu tarafından hangi davalar belirsiz alacak davası olur veya olmaz diye tartışmalar yapılmakta olup bu tartışmalar hala devam etmektedir.
Tüm bu açıklamalardan sonra somut olaya gelince; araçda değer kaybına ve kullanmamaktan kaynaklanan zarara ilişkin davada, hasarlanan araç davacıdadır. Hasarlanan
parçalar bellidir, aracın modeli, yaşı, önceki kazaları, değişen parçaları belirli olup, gelişmiş teknoloji karşısında aracın plakasını yazmak suretiyle piyasadaki rayiç 2nci el fiyatı, her yaşa göre hasarlanmanın özelliği nazara alınarak değer kaybının ne kadar olduğunu, kaç günde onarılabileceğini veya aynı aracın kaç günde yeniden satın alınabileceğini, onarım süresinde ikame aracın kiralama miktarının ne kadar olabileceğini davacının bilmemesi mümkün değildir. Basit bir araştırma ile tüm bu bilgilere ulaşabilir. Üstelik sigorta davada taraf ise zaten temerrüt için önceden bir başvuru yapılması gerekip, sigortanın da orada olaya ilişkin bir eksper çalışması yaptıracağından, karşı taraftan alınması gerekli ilgi ve belgelerde davacı için söz konusu değildir. Tüm bilgi ve belgeler ve hasarlı araç davacı elinde olması karşısında davacı için alacağın miktar ve değerinin belirsiz olduğundan söz etmek mümkün olmayacaktır.
O nedenle davacının bu anlamda aracında değer kaybından ve 15 gün süre ile kullanamamasından dolayı kaynaklanan zararının belirsiz alacak davası olarak açması yargılamada, hukuk önünde karşılıklı taraf olarak bulunan ve mutlak surette eşit davranılması gereken davacı ve davalı taraf yönünden, usul hukukunun önemli ilkelerinden biri olan tarafların silahlarının eşitliği ilkesini zedeleyeceğinden mahkemece verilen kararın HMK 114 ve 115.maddeleri gereğince hukuki menfaat yokluğuna dayalı dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiği görüşünde olduğundan, sayın çoğunluğun gerekçe nedeniyle redde yönelik kararın bozulması görüşüne katılmıyorum.


#DEĞER KAYBI VE ARAÇ İKAME (MAHRUMİYET) BEDELİ DAVASI BELİRSİZ ALACAK DAVASI OLARAK AÇILABİLİRMİ

Yol Tarifi